Gençliğin hali başkadır, delikanlılığın hali bambaşkadır. Hele bir de dini duygular, vatan sevgisi, milli ruh ve heyecan işin içinde oldu mu daha bir başka seyretmeye başlarsınız hayatın serüvenini.
Gençlik yıllarımdan delikanlılığa geçiş dönemini yaşıyordum. Bir arkadaş grubu ile İstanbul’a gitmiştik. Seyahat ve ziyaretler birbirini takip ediyordu. Yolumuz Ayasofya’ya dayanıp da içine girdiğimizde yürek yakan bazı olumsuzluklarla karşılaşmıştık.
Minber ve imamgah bölümlerinde bile bazı hoş olmayan küçük kırık dökükler vardı. Gerek mabedin genel yapısı ve gerekse olumsuzlukları ile dikkatimi çeken görüntüler bir anda beni bir ayrı havaya sokmuştu.
Hemen şairliğim tuttu ve “ Ey Ayasofya ! “ demeye başladım. Şiir yazacaktım ama üzerimde kalem var fakat kağıt yoktu. Ben de mabede ayrı bir ihtişam kazandıran direklere sarıldım ve direkler üzerine yazmaya başladım, şiiri yazdıktan sonra da şiirin mısralarının fotoğrafını çektim.
EY BÜYÜK AYASOFYA !..
Ey mabed sen böyle mahsun kalacağını mı zannediyorsun
Her görüşün bu, her düşünüşün bu kadarsa yanılıyorsun
Seni Fatih Sultan Mehmet’in ibadete açtığı günden beri
Türk tarihinde şerefli bir mabed olarak anılıyorsun.
*
Korkma, akıllar başa gelecek yine sen mabed olacaksın
Tarihin ulaştırdığı merhaleye yeniden ulaşacaksın
Belki asırlar geçip zulüm her tarafı kasıp kavuracak
Ama yine sen mahşere kadar mabed olarak kalacaksın
*
Seni mabed olarak görmeyecekse bu divane gözlerim
Yaşamak gerekmez bana alsın canımı Allah’tan dilerim
Mahsun olarak yaşamanın zevki mi olur bu fani dünyada
Sil gözünün yaşını biz geliyoruz Ey Büyük Ayasofya !